yalnız - allein, einsam, ausschließlich Ben yalnızım. - Ich bin einsam. Evde yalnızdım. - Ich war allein zu Hause. Yalnız geleceğim. - Ich werde allein … [Weiterlesen...]

eğitim - Bildung, Lehre, Ausbildung Eğitim önemlidir. - Bildung ist wichtig. Ne eğitimi yapıyorsun? - Was studierst du? İyi bir eğitim. - Das ist eine gute Übung. İngilizce eğitimi yapmak istiyorum. - … [Weiterlesen...]

umut - Hoffnung Biraz umut var. - Es gibt ein wenig Hoffnung. Hiç umut yok. - Es gibt keine Hoffnung. Asla sana umut vermek istemiyorum. - Ich will dir keine Hoffnungen … [Weiterlesen...]

başkan - Präsident, Vorstand, Vorsitzender Başkan nerede? - Wo ist der Präsident? Başkan toplantıyı açtı. - Der Vorsitzende eröffnete das Meeting. Biz onu başkan seçtik. - Wir wählten ihn zum … [Weiterlesen...]

meslek - Beruf Mesleğin nedir? - Was machst du beruflich? Fatma meslek olarak bir doktordur. - Fatma ist Ärztin von Beruf. Bütün meslekleri bilir ama hiçbirinin ustası değil. - In allem geübt, in … [Weiterlesen...]

kıskanç - eifersüchtig, neidisch Kıskanç değilim. - Ich bin nicht eifersüchtig. O biraz kıskanç. - Er ist ein bisschen eifersüchtig. Ben kıskanç adamlardan nefret ederim. - Ich hasse eifersüchtige … [Weiterlesen...]

kızgın - wütend, böse, sauer Ablam kızgın. - Meine Schwester ist wütend. Kızgın mısın? - Bist du wütend? Neden kızgınsın? - Warum bist du wütend? Kızgın değilim. - Ich bin nicht … [Weiterlesen...]

sıkıcı - langweilig Bu sıkıcı. - Das ist langweilig. Okul sıkıcı. - Schule ist langweilig. Bu gerçekten can sıkıcı. - Es ist wirklich sehr langweilig. Kitabı sıkıcı buldum. - Ich fand das Buch … [Weiterlesen...]

sabırlı - geduldig Ben sabırlıyım. - Ich bin geduldig. Daha sabırlı olmalısın. - Du musst geduldiger sein. Çok sabırlı bir öğretmensiniz. - Sie sind ein sehr geduldiger … [Weiterlesen...]

üzülmek - bedauern, trauern Baba üzüldü. - Papa war betrübt. Onu duyduğuma üzüldüm. - Es tut mir leid, das zu hören. Hepimiz Aylin için üzüldük. - Aylin tat uns allen … [Weiterlesen...]