yoktu - es gab keinen, es gab nicht, es war nicht Zamanım yoktu. - Ich hatte keine Zeit. Evde kimse yoktu. - Es war niemand zu Hause. Arabada radyo yoktu. - Im Auto war kein … [Weiterlesen...]

aslında değil - nicht wirklich O aslında öğretmen değil. - Er ist nicht wirklich der Lehrer. Fatma aslında aç değil. - Fatma ist nicht wirklich … [Weiterlesen...]

bu arada - übrigens, nebenbei, unterdessen, eigentlich Ne yapıyorsun bu arada? - Was machst du übrigens so? Bu arada piyanoçalar mısın? - Übrigens spielst du Klavier? Bu arada ödevini yaptın mı? - … [Weiterlesen...]

birdenbire - plötzlich Her şey birdenbire oldu. - Plötzlich geschah alles auf einmal. Birdenbire mum söndü. - Plötzlich erlosch die Kerze. O birdenbire çok yorgun oldu. - Plötzlich ist sie sehr müde … [Weiterlesen...]

ıslak - nass Benim kazağım ıslak. - Mein Pulli ist nass. Ben üşüdüm ve ıslağım. - Ich bin kalt und nass. Cadde ıslak ve kaygan. - Die Straße ist nass und … [Weiterlesen...]

karanlık - dunkel, Dunkelheit Karanlıktı. - Es war dunkel. Dışarısı karanlık. - Draußen ist es dunkel. Çocuk karanlıktan korkuyor. - Das Kind hat Angst vor der Dunkelheit. Karanlık sokakları … [Weiterlesen...]

çıkarmak - entfernen, ausziehen Kiraz lekesini çıkarmak zordu. - Der Kirschenfleck war schwer zu entfernen. Ben kitaplarımı elden çıkarmak istiyor. - Ich möchte meine Bücher loswerden. Kazağı çıkardı … [Weiterlesen...]